29 Temmuz 2008 Salı

KEK BÖYLE YENİR...

Denize girilecek hava olmadığı için, Eylül Ilgın ablalarıyla oynarken bende kıyıya çekilmiş dubanın üstüne çıkıp Karadeniz'i seyre daldım.Oyunu bırakıp gelmiş yanıma"Güzel bir kekle neskafe ne güzel gider dimi? diye soruyor bana:)

Eylül Ilgın'a çikolatalı,kendime vanilyalı neskafe yapıp oturdum yanına.O kekini yerken dayanamayıp çektim fotoğraflarını.Eskiden çikolata,gofret veya kek yerken önce dışını yerdim,sonra içine geçerdim.Bunu bırakalı çok olmasına ve Eylül Ilgın'ın karşısında kimse bu şekilde birşey yememesine rağmen bu çocuk nasıl oluyorda benim gibi yiyebiliyor?


Biri bana bunun nasıl olduğunu anlatabilir mi?

Kızımla yanyana oturup denizi seyrederken damarlarımdan fışkıran bu zevkin kaynağının ne olduğunu söyleyebilir misiniz?

Yada bir insanın o minik ağıza giren kek olmayı istemesi için deli olması gerekli midir ?
Eylül Ilgın'ınotoğraflarını çekip kafamda buna benzer bir sürü soruyu düzene sokarken kızlar yetişti imdadıma.Ellerindeki minnacık sarı tırtıl hepimizi neşelendirdi.



Onlar tırtıla ,bende onların neşesine hayran kaldım:)

18 Temmuz 2008 Cuma

DOKTOR AMCALI GEZİNTİ

Ne ben ne Eylül Ilgın,ne de bizim biricik doktorumuz Ordu'yu gezmeye doyamıyoruz.Ayda bir defa olan düzenli iş ziyeretlerinde hem onu hem kendimizi:) gezdirmek bizim için bir ritüel oldu.Her seferinde farklı bir yere gitmeye çalışıyoruz,gerçi zamanları çok kısıtlı ve yorgun oluyorlar ama yinede bu güzellikleri gezmek doktorumuzada iyi geliyor.Doktor doktor diye kimden mi bahsediyorum?Eylül Ilgın'a değen ilk elden,kuzumun nefes almasına yardım eden o tatlı adamdan yani Dr.Tufan Babayiğit'ten..Eylül Ilgın'ın doktor amcası,benim tanıdığım en şahane insanlardan(ki o kadar azlar ki) birisidir kendisi...Azcık ta obur ama olsun her güzelin bir kusuru var di mi?:)


Şimdide gittiğimiz yerden bahsedeyim.Burası Perşembe'nin Mersin Köyü'nde olan Çamburnu Restaurant...Eski yol diye tabir edilen sahil yolunda kalmasına rağmen müdavimleri tarafından hiç unutulmuyor.Şu manzarayı görüpte unutmak pek te mümkün olmasa gerek.

Bizim anne-kız en büyük zaafımız deniz kıyıları galiba.Görünce dayanamayıp yanına gitmek için her yolu deniyoruz.Patika bir yoldan usul usul giderek aşağıdaki sahile ulaşınca taşların üzerinde seken minik kuzuyu görmek için defalarca inip çıkabilirim o yolu.

Birkaç küçük taş seçip cebine doldurduktan sonra,saz benzeri uzun bir bitki buldu yerde Eylül Ilgın.Kendine oturacak güzel ve büyük bir taş bulduktan sonra başladı hayali olta yaptığı uzun otuyla! balık tutmaya:)

Yolun yarısını sırtımda,yarısını kendi emeğiyle çıktıktan sonra bile devam etti oltasıyla oynamaya.Bu oyun girişte gezinen kedileri görene kadar devam etti.Biz başladık kedi kovalamaya.Garsonların biri oturduğumuz yerde yavruları olduğunu ama duvardaki oyukta saklandıklarını söyleyince aklı başından gitti Eylül Ilgın'ın...Koştura koştura indik hemen duvar dibine.Neler yapmadık o küçücük oyuktan çıksınlar diye..Gel pisi pisiler,mivaylamalar,Eylül Ilgın'ın köftelerinden,doktor amcanın balıklarından çalıp oyuk önlerine koymalar:)


Kendileri çıkmasada minik başlarını dışarı çıkardılar ve Eylül Ilgın en güzel seyirlerinden birine daldı.

Karınları doyan iki minik i dinlenmeye çekilinceEylül Ilgın'ı oyalamak bize düştü.Babasına şut çekerek,boyuna bakmadan kilolarca ağırlıktaki el değirmenini çevirmeye çalışarak,babaannesiyle hamakta ve salıncakta sallanarak yine en çok eğlenen olmayı başardı.

Bu kadar eğlencenin üstünede kedilerden artan soğumuş köftelerini yedi .


Tufan amcaya dondurma karşılığı verilen öpücüklede günün finalini yaptı.

Hem kendini,hem bizleri eğlendirdiğin;sevincimizi kat kat arttırdığın için çok teşekkürler güzel kızım.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

ISLANMAK GÜZELDİR

Sanırım bloğu ben yazdığım için genelde kendimle ilgili şeyleri anlatıyorum.İnsanoğlu çekiç misali,hep kendine yontarmış ya...Yinede şu anı yakalayamasaydım çok üzülürdüm.

Yıkanan arabaları seyredip sıramızı beklerken kenardan köşeden gelen sularla oynuyordu Eylül Ilgın.Daha fazla suya girip girmek istemediği sorusuna gözlerinin içi parlayarak ve sırıtarak cevap veren bir kızınız olursa bu sahnelerin gerçekleşmemesi imkansızdır zaten:)

Keşke dedim birisi beni de kucaklayıp götürüverse :) İyiki varsın Ferdi,İyiki Eylül Ilgın'ın hayatındasın...

9 Temmuz 2008 Çarşamba

BİR PAZAR SABAHI...

Günlerden bir pazar...Sabahın altısında kalkınca yapılacak en iyi şeyin elele verip dolşmak, dönüştede ekmeğimizi gazetemizi almak olduğuna karar verdik Eylül Ilgın'la.

Otoyol yapılırken mahvolan sahilleri düzeltebilmek adına (ne kadar başırılı olunur bilinmez) "T" şeklinde taşlardan limanvari yerler yapmışlar.Onların ucuna kadar gitmeyi,orada biraz oturup denizi seyretmeyi isteyen kuzuya kim hayır diyebilir?

Bizi kumsalda karşılayan martıların kenarlarda durup güneşe doğru bakmaları ise "Melekler Şehri"ndeki en sevdiğim sahnelerden birini hatırlattı.


Önüme,arkama,sağıma,soluma oturarak,taşların üstünde ordan oraya sekerek denizi seyrtemek Eylül Ilgın'ı çok keyiflendirdi.Sürekli olarak babasından yeni öğrendiği"Mavili mavili mor çiçek,mavili burdan geçecek"türküsünü söyleyip durdu.




İstedim ki bu güzellikte bir tanede benimle fotoğrafı olsun.K endi kendimize çekince ancak bu kadar oldu.Zaten benim en büyük sıkıntılarımdan bir tanesi bu konu.Ben kızımın heryerde ve herkesle fotolarını çekmeye çalışıyorum ama kimse benimle kızımı çekmek istemiyor:( İstediğim profosyonel makineyi alınca belki eşimde heveslenirde bizi çeker...

Dönüş yolunda,normalde koparmaya kıyamayacağımız güzellikte bir ayçiçeği gördük kaldırımın köşesinde.Eylül Ilgın çiçekleri zaten çok sever,bu işe gizli gizli sevindi.Çıtır çıtır eklerimizi ve gazetemizi alıp çadıra döndüğümüzde herşey bıraktığımız gibiydi.Sessiz ve sakin...Tam kumlarla oynama zamanı...

4 Temmuz 2008 Cuma

UÇURTMA FESTİVALİ

Tarih:14/06/2008
Yer:Ordu/Sahil

Cumartesi günü eşim çalışırken yapılabilecek en güzel şeylerden biri Eylül Ilgın'la beraber gezmek.Önce Uçurtma Festivaline,sonrada hemen yanındaki meydanda kurulu oyun alanına gitmeye karar verdik.Kendi çapında küçük bir organizasyondu ama yinede güzel dakikalar geçirdik festivalde.








Halk oyunu oynayanları seyrettik,uçurtmaların yanına gittik,müzik olduğu müddetçe Eylül Ilgın oynadı ,bende çimenlere serildim,bol bol çekirge gibi zıplayan kızımı seyrettim.

Önce biraz parkta oynadı Eylül Ilgın,sonrada havayla şişirilmiş yumuşacık oyun alanında.


Şu tırmandığı şeyin adını bilmiyorum ama 7 yaş ve üstü çocukların kullanımına uygun birşey olduğunu biliyorum.Genelde de hep büyük yaş çocuklar olurdu zaten üstünde.Eylül Ilgın'da hep çıkmak ister ama bir türlü benden izni koparamazdı.O gün nasıl olduysa hiç büyük çocuk olmadığını farkettik ve ufak bir gülümsemeden sonra görevliden izni aldık.Hani derler ya "düz duvara tırmanır "diye,aynen öyle oldu.Kuzum sanki idmanlı bir sporcu gibi hızlı hızlı tırmanırken benim bile şaşkınlıktan gözlerim açıldı.Sportif faaliyetlere yönlendirilmesi gerekiyor sanırım Eylül Ilgın'ın...Bazen aklımdan geçiyor,ona yönlendir,buna yönlendir,ne olacak bu çocukların hali diye:)Sonra kendime telkinlerde bulunup,istemediği şeyi zaten yapmayacağını söylüyorum...

Yalnız gerçekten zıplamak ve tırmanmak deyince akan sular duruyor kızım için.Ne yumuşacık trabzanlarda zıplamaktan bıkıyor,nede buluğu her taş parçasına tırmanmaktan...Aşağıdaki fotoğraflarda özel isteği üzerine çekildi zaten.Yüksekten herşeyin daha güzel gözüktüğünü söylüyor Eylül Ilgın.Huylar kalıtımla geçerde,bu duygular nasıl geçiyor anneden çocuğa bir türlü anlamıyorum.