Güneşi görünce yaz geldi sanan bir aile olarak hemen sokaklara atladık. Kendini alışveriş merkezi sanan birkaç küçük binanın içeriye sığmayan kalabalığından,parkların yağmur sonrası pisliğinden korktuk ve Eylül Ilgın'ın tavsiyesine uyup deniz kenarına gittik.Demiştim;buraların yerlisi esas güzelliklerin farkına varamıyor,güzelim kumsal yağmur sonrası deniz kabuklarından oluşan bir beyaz örtüyle kaplanmış ve dönüp yan bakan bile yok.
Neredeyse beline kadar suya batıp elindeki ağla balık yakalamaya çalışan amcanın yanına gidip hayretle seyrettiler.
Hani buğulu cam görünce hemen birşeyler karalamaya başlayan tipler vardır ya;ben onlardan biriyim.Eylül Ilgın'da aynı şeyi kum yada toprak görünce yapıyor.Benimkiside sadece kızıma bir torpil olarak yansıyor kumun üzerine.
Gitme vakti geldiğinde "Biraz denizi seyredebilir miyim ?" diye izin istiyor ve kıyıya doğru yol almaya başlıyor.
Bazen korkuyorum kendisi olmak onu yoracak diye...Bu dalıp gitmelerin,deniz hayranlığının,tatlı asiliğinin kendine bir zararı dokunur diye...Bu kısa gidişlerin bana dönüşü olmaz diye...Ona öğrettiklerim bu sert ve hovarda dünyada canını acıtır diye...Birileri gelir benim fikrimin ince gülünü kırar diye...Sonra kovuyorum aklımdaki düşünceleri ve yüzüme vuran rüzgarın her zerresini hissederek kızımı seyre dalıyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder